Yılmaz Büyükerşen abime benden ‘veda’ mektubu!..

HÜSNÜ ARSLAN

22-01-2024 19:56

-Ne demek veda mektubu?
Hiç olur mu öyle şey! “Veda” demek, malum kısa ya da uzun süreli “ayrılıklar” anlamındadır. Kaldı ki, bazı ilişkiler iki kişi arasında vedalaşmayı zor hale getirir. Her ne kadar ilişkilerde araya kısa zaman süreçleri girse de aynen;
-Yılmaz Abi ile benim aramdaki ilişki gibi!.. 
Bu arada şu “abi” seslenişime de değinmem gerekiyor. Malum kimi okullarda 1 yıl dahi kıdemli arkadaşlara “abi” hitabı gelenektir, güzel bir gelenek… 
Aynı şekilde bizim meslekte de öyledir. Yaşça küçük olsa da meslek kıdemleri fazla olanlar “abi” olarak anılır. Bilindiği üzere sayın Büyükerşen’in ilk profesyonel mesleği gazeteciliktir. 
O nedenledir ki hem Eskişehir Lisesi’nden (Atatürk), hem de meslekten “iki kere abim olur” kendileri…
Elbet yaşça büyüklükten dolayı, üç kere!.. 
Ol nedenle tek yada çok kişiden oluşan özel görüşmelerde hep “abi” diyerek hitap etmeyi tercih etmiştim. Ama resmi buluşmalarda iş değişir;
-Sayın Rektör, ya da sayın Başkan!..  
*** 
Bu giriş cümlelerinden sonra okur soracaktır Yılmaz Abi;
-Hem veda, hem abi, nasıl bir çelişki?.. 
Bu noktada itiraf edeyim, benimkisi bir gazetecilik cinliğidir! Yıllardır yazıyorum, ne zaman başlıkta “Büyükerşen” adını kullansam okur ilgisi  epey bir artış göstermekte. Son dönem Sakarya’daki yazılarımda bir daha gözlemledim bu durumu. 
Hiç de şaşırtıcı değil aslında;
-Eskişehir gibi bir ilde 5 kez açık ara farklarla seçim kazanan bir siyasetçiyi konu alan habere-yazıya olan ilgilinin yansımasıdır bu hal!.. 
*** 
Şimdi gelelim mektuptan pasajlar aktarmaya. 
-Yollarımızın ilk kesiştiği yol, Hamamyolu’dur!..
Lisemizin tüm öğrencileri gidiş-gelişlerde bu yolu kullanırlar. Siz o zamanlar yeteri kadar ünlenmiş son sınıf öğrencisinizdir. Biz orta kısım öğrencileri için de,  diğer bazı arkadaşlarınızla birlikte gözümüzde birer (Günümüzün moda deyimiyle) fenomensiniz!..
Üstelik, Sakarya’ya Yazı İşleri Müdürü olacak kadar.
Sizler mi kızların peşinde, yoksa onlar mı sizlerle ilgili, benim için sırdır inanın!.. 
Kim bilir, sizin “piyasa saatlerinizde” başımızdaki lacivert renkli, sarı kurdelalı kasketlerin siperliğine ellerimizi götürüp selamladığımız da olmuştur!.. 
*** 
Siz liseyi bitirdiniz, ben de bir 7 yıl sonra terk ettim o kutsal yuvayı! Bu arada, uzaktan tek eşekli araba ile bağlanmış kurşun kalıplı gazete sayfalarını matbaaya götürürken hiç rastlamadım size! Çok sonra anlattığınız bir anınızdan öğrenmiştim nedenini:
-Kızların, eşek arabasının peşinde beni görmesinden çekindiğim için!..  
Bu gazetecilik faaliyetiniz kısa sürdü biliyorum. Çünkü, sevgili Orhan Oğuz Hoca kendisine asistan (yardımcı) yapmıştı sizi. Yine de Sakarya’nın bodrumuna, daha sonra da Hacet Sokak’taki ofset tesislerine gidiş-gelişlerinizde “bilfiil tanış olduk” sizinle.
-Sonrası on yıllar sürecek bir ilişki…
***  
Yeri gelmişken, buna ilişkin b ir kısa anekdot;
O sıralarda, Orhan Hoca’nın tabiriyle “bizim çocuklar” da modaya uyup “işgal ve boykot” eylemine uymuşlardı!. O sırada siz merkez binaya Kütüphane tarafından gelip, alkışlarla forumdan çıkan öğrencilerle karşılaşmıştınız. Onları dinleyip, biraz “hak verir” tarzda nasihatlerde bulunmuştunuz. O sırada “Reis Muavini” idiniz.
Olayı Notlar halinde yazmış, ertesi günü de Abdurrahman Amca’ya beni şikayet için gelmiştiniz.
-Bu ilk kırgınlıktı aramızda!..
*** 
Akademik kariyerinizdeki yükselişi de ilgi ve gıpta ile izlemişimdir. 
-Doçent, profesör ve nihayet uzun yıllar sürecek Akademi Başkanlığı…
Aynı şekilde, “Anadolu Üniversitesi” oldu Akademi. Orada da “ilk rektör” sizdiniz. Öyle harika işler başardınız ki;
-Ülkenin en güzel kampüsünü yaratmakla kalmadınız, büyüttükçe büyüttünüz üniversitemizi…
*** 
Sonrası biliniyor… Bu noktada “zamanı durdurmak” istiyorum, olmuyor!.  Zira “zamanla yarışarak” bir başka işe giriştiniz;
-Eskişehir’e ‘büyük başkan’ olmak!.. 
Başardınız da. Tamı tamına 25 yıl sürecek Büyükşehir Başkanlığı döneminizde, şehrimizin “eski sıfatını” bir tarafa bırakıp,
-Yeni, yepyeni bir şehir yaratmak!.. 
El hak, bunu da başardınız. Kimileri de gıpta ya da kıskançlıkla izlediler 
sizi Eskişehir ahalisi “gurur duydu” yarattıklarınızla. Öyle umuyorum, katkılarınız devam edecektir. 
(Ara not; Rahşan Hanıma teşekkürler!) 
Yılmaz Hocam, ben de size “gıpta duyup, zamanı durdurmak” istedim!..
Anladığınız üzere sütunlar yetmeyecek buna. Öyleyse “şimdilik vedamı” kısa kesip, Namık Kemal’in “Hürriyet Kasidesinin” şu veciz beyti ile bitirelim; 
-Ayrıldık İzzet-ü İkbal ile Bab-ı Sedaretten... 
---------------------------------------------------- 
Resim Altı;
“Zamanı durdurmaya” hiç kalkışma Yılmaz Hocam!.. Devam, devam… 

DİĞER YAZILARI Halk TV'den Büyükerşen'e beklenmedik 'veda' yayını 01-01-1970 03:00 Akşener ve Hatipoğlu'nun 'merkez üssü' Eskişehir!.. 01-01-1970 03:00 Kent ve Bellek: Mehmet Alp 01-01-1970 03:00 Şehirlerin nüfusu, belediyeler, başkan adayları ve Kars örneği!.. 01-01-1970 03:00 ELBARDER'den 100. Yıl Paneli Balkan göçmenleri rolü... 01-01-1970 03:00 Yılmaz Hoca’nın yaşı-başı meselesi ve son kararı!.. 01-01-1970 03:00 Uçtu Uçtu, Kuş Uçtu 01-01-1970 03:00 Benim, bizim, hepimizin öğretmenleri vardı ki… 01-01-1970 03:00 Bir çınar filizlendi Selanik topraklarında 1881’lerde… 01-01-1970 03:00 Nedir bu vahşet? Dünya duymuyor, duyanlar seslerini yükseltemiyor. 01-01-1970 03:00 Halit Kıvanç, Cumhuriyet ile yaşıt bir ulu çınar 01-01-1970 03:00 Siyasette zıtlaşma kime kar kime zarar? 01-01-1970 03:00